Küçük ve savunmasızdı. İlk defa bu kadar yakından tanıdım onu. Korktum yaklaşmaya,elime almaya ama çok çaresiz görünüyordu. Küçücük gözlerindeki korku.kelimelere dökülmeyecek kadar büyüktü.
Ona çok büyük görünüyor olmalıydım. Köşe kapmaca oynuyor gibi bir hali vardı. Nereye sığınacağını bilmiyordu. Dayanamayıp ona ufak bir yuva kurdum. Sıcak ve tüylü nesnelerle annesine benzetmeye çalıştıklarıma ısınamamış bir hali vardı. Kolay değil,daha bir iki günlükken yuvasından düşen minik bir serçeydi o. Ama tüm yüreğimi koydum,yaşatacak ve uçuracaktım onu. O da diğerleri gibi büyüyecekti. Özgür mavilerde, kanatlarını çırpa çırpa öğrenecekti yaşamla mücadeleyi.
Tüm gün yanından ayrılmadım. Yüreğini yüreğime kattım. Her adım sesinde yerimden fırladım acaba hangi yöne atıldı diye. Sanırım ona çok bağlandım. Eşim eve geldiğinde seslendim ona 'Bak bebeğimiz' diye. Çocukça belki ama çok istedim kurtulmasını. Bugünü atlatsın diyordum başka birşey demiyordum. Pipetle su verdik ona. Bir damla suydu sadece.Bizim yudumlarla bitiremediğimiz,onun ise sadece bir damlaya ihtiyaç duyduğu bir damla su.
Herşey çok güzel gidiyordu. Rahat ve huzurluydu sanki. Fakat bir süre sonra halsiz düşmeye başladı. Tombiş vücudu gittikçe küçüldü. Bacakları onu taşıyamaz oldu. Yüreğim parçalanıyordu. Elime aldım,ısıtmaya çalıştım daha da sarıldım minik serçeye. Mücadele et diye sessiz çığlıklar atıyordum. Dayan diyordum,biraz daha dayan... Sonra açtı gözlerini. Kanat çırptı ve tamamdır dedim, atlattık dedim.
Meğer yanılmışım. Bir saat geçmeden aradan,yan yatmış buldum onu. Yaşıyordu ama çok zor nefes alıyordu. Göz yaşlarıma hakim olamadım. Ağladım,yalvardım ölmesin diye. Ama duymadı beni,bir kere bile duymadı. Ellerimde son nefesini verdi. Öyle kötü bir görüntüydü ki. Kanatları açıldı,kafası dikeldi ve yaşamı sona erdi. Minik serçem bu sefer gerçekten uçup gitti. Başka diyarlara,başka mavilere açıldı küçük bedeniyle. Affet beni minik serçe...