Sinan hiç tanımadığım biriydi. Daha önce hiç karşılaşmadık. Hayatıma bir hamleyle girdi. Ama iyi ki gördüm onu, iyi ki tanıdım. Her gün görmeden, halini hatrını sormadan edemez oldum.
Kim mi Sinan? Altı yaşında, yeşil gözlü, esmer bir çocuk. Annesi ve babası hayat şartlarıyla mücadele peşinde. İkisi de çalışıyor. Aynı zamanda iki kardeşi var; biri kız, biri erkek. Neden anlatıyorum bunları diye merak ediyorsunuz muhtemelen. Çünkü tanışmamız normal bir tanışma değildi. İş arkadaşlarımla öğle vakti oturup çaylarımızı yudumluyor, günlük muhabbetler ediyorduk. Güneşin altında mayışmış, ruhlarımızı dinlendiriyorduk. Ta ki aralarından bir tanesi balkondan birşey düştü diyene kadar. Dönüp baktık ama ilgimizi çeken hiçbir şey yoktu. Sonra 'Galiba bir çocuktu!' dedi arkadaşımız. Kahkaha patlattık, başına güneş geçti herhalde dedik. Ama bu sözlerimizden kısa bir süre sonra çığlıklar, hıçkırıklar duyunca tüylerimiz diken diken oldu ve sese doğru koştuk. Evet, bir çocuk ikinci kat balkonundan kafa üstü yere düşmüştü, adı Sinan'dı.
Hayatımda korktuğum anlar çok oldu esasında ama bu korku bambaşka birşeydi. Kafasına tuttuğum buz torbası eridikçe yüreğim de eriyordu sanki. Güldürmeye çalışsam ne diyecektim, üzülsem nasıl sakinleştirecektim. Dayanılmaz bir çelişkiydi içimdeki. Her şeyi öğrenmeye çalıştık. Annesinin,babasının adını, çalıştıkları yeri ama Sinan'ın cevapları beni dehşete düşürdü. Adını biliyor, yaşını biliyor ama soyadını sorduğumuzda benim sadece bir ismim var diyordu. Ailen nerde çalışıyor dediğimizde bilmiyorum diyordu. Peki siz üç çocuk nerde kalıyorsunuz yalnızken diye sorunca, evde kaldıklarını ve babasının kapıyı üzerlerinden kilitlediklerini öğrendik. Nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim. Şaşkınlığımı gizleyemedim. Sizce ne demeliydim? Sustum, böylesi de varmış dedim.
Sinan şimdi iyi, hem de çok iyi. Hareketli ve neşeli. Ama bu olmayabilirdi de. Sinan şu anda olmayabilirdi de.
Sevgili anne ve babalar, hayat şartları zor çalışmak gerek, geçinmek gerek ama madem hayat zor, çocuk yetiştirmek bin kat daha zor. İyi yaşasınlar derken, hayatlarını nasıl şekillendirdiklerini ve dikkatsizliklerinin ne hal aldığını göremeyecek duruma düşersiniz. Onlarla ilgilenin, en azından adlarını, soyadlarını, adreslerini, telefonlarını söyleyebilecek bir duruma getirin. Başıma gelmez demeyin, her an herşey olabilir...