22 Ekim 2012 Pazartesi

DİLEK AGACI'NA DAVET EDİYORUM



Ben bir heyecanlıyım.  Heyecanımın sebebi ise yenilik. Yenilikler iyidir.

Ben bir DİLEK AGACI diktim.

Ve orada yaptığım fotoğraf çekimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ki bir katalog/broşür çalışmam oldu.

Hepinizi DİLEK AGACI 'na bekliyorum...


16 Ekim 2012 Salı

BELEN KAHVESİ - TÜRKÜSÜ -DEĞİRMENİ

Pazarları severim ben birçok kişinin aksine, benim için gezme günüdür çünkü.

Haftada birgün izin olunca ne temzilik ne yemek anlarım, benim için gezmedir o gün.

Hep gitmek istediğim ama bir türlü aile bireylerini uzaklığından ötürü ikna edemediğim bir yerdi Belen Kahvesi. Şimdi ise anneannemi bahane ederek bir evet almayı başardım :)

Aslında fotoğraflar hep dilidir yerlerin, kişilerin... Bu yüzden fazla bahsetmeye gerek kalmayacak.

Belen kahvesindeki meşhur türkünün çıkış noktası, ormancı ve muhtarın arasındaki kavgadır. Ki aşağıda da tabelalarını göreceksiniz ben uzuuuun uzuuuuun yazmayayım hiç.

Ve başlıyorum...









Açık cezaevinde mahkumların işlediği bakırlar ...Ben bir tava aldım, ''sahanda yumurta'' ya beklerim efendim.








Bunlardan eve aldım, hamarat değilim ama yine de kızartacak kadar becerikliyim :)




 








 







Otlu gözleme yedik lakin maydanozu çoktu ve ben maydanoz sevmeyen biri olarak çok beğenmedim.


 



 




İşte bu da yazmaya üşendiğim ve buyrun okuyun adlı fotoğraf çalışmam :)



 


















 


Anneannemin omuzuna konan keleböcük. Aaaaa anneanne bu iyiye işaret dedim, neye iyi gelir dedi , cevabım ben de bilmiyorum ki oldu. Bu görüntü iyi olmasın da, daha ne olsun ama.
















Değirmenin olduğu odada zaman zaman toplanıp müzik akşamları yaparmış işletme sahipleri, mesafe anlamında sıkıntımız olmasa muhakkak bulunmak isterdim.




Bu değirmen de diğer değirmenlere benzemiyor pek. Dışarıda bulunan su deposundan basınçlı su, değirmene gelerek hareketi sağlıyor.








İçilen nargile günün tadı tuzu oldu. İlk defa denedim ama güzel bir şeymiş doğrusu, elmalıydı ve mis gibi kokuttu ortalığı.

 Bir dahaki Pazar'a başka bir gezi yazısı ile görüşmek üzere diyorum...


THE END 



2 Ekim 2012 Salı

BAZEN

Bazen ne yazacağımı kestiremiyorum, fazla biriktirmişlikten olsa gerek...

Bazen hiçbir şeye vakit ayıramıyorum, bu beni yavaşlatıyor, beynim sulu gibi. Sulanmış bir beynim var benim evet.

Bazen umut biçtiğim şeyler beni hayal kırıklığına uğratıyor. umutlarımı biçiyorum.

Bazen düşünmeden verilen kararlara özeniyorum, fark ettim ki fazla temkinliyim, temkinlilik boktan bir şey.

Bazen işi bırakmayı düşünüyorum, beleş bir hayat yaşamak adına... Sonra bu beleşçilikten tiksiniyorum.

Bazen beş çocuk yapasım geliyor, arka arkaya doğurasım, sonra aklıma ben geliyorum. Vazgeçiyorum.

Bazen her şeyi yapasım geliyor, her işe el atasım, onu da yaparım bunu da yaparım kafası taşıyorum, sonra tam başlayacakken nerden balşayacağımı unutuyorum.

Bazen hazımın zerre biçmediği insanlarla neden vakit geçiriyorum diye düşünüyorum, sonra birilerinin hatrına susuyorum.

Bazen bazı planlarımı düşünerek mutlu oluyorum, düşünmek iyi bir şey biliyorum.

Bazen nasıl yapıyorsun diyorlar, yapıyorum işte, yaşa ve geç, formul basit.

Bazen idare ediyorum, sonra o sırada içimden çığlık atıyorum, kimse fark etmiyor. Fark edilmemesi daha iyi , sırıtıyorum.

Bazen taşınmayı düşünüyorum düş sokaklarına ve oradan ev arıyorum.

Bazen iyi ki diyorum ; duyuyorum, görüyorum ve hissediyorum. Böylece aradığımı buluyorum.

Bazen hep bazen diyorum.

Şimdiki gibi...